Rekabet ortamında işletmelerin
ayakta kalabilmesi, üretim faktörlerini en etkin ve verimli şekilde
kullanmalarına bağlıdır. Bu üretim faktörleri içerisinde en önemli olan faktör
insandır. İşletmelerin, etkinlik, verimlik, kalite ve maliyet unsurlarında
üstünlük sağlayabilmeleri çalışan performansına bağlıdır. Daha kaliteli ve
düşük maliyetli üretim yapılması, müşteri memnuniyeti ve yüksek hizmet kalitesi
yüksek performanslı iş görenlerin katılımlarıyla gerçekleşir. İşletmenin maddi kaynakları ne kadar güçlü
olursa olsun, insan kaynakları yeterli etkinliğe ve verimliliğe sahip değilse
başarılı olma oranı düşük olacaktır. Hızla globalleşen dünyada yıkıcı rekabet
ortamında işletmeler iş gören performansını en üst seviye de tutmak zorundadır.
İşletmeler artık insan kaynakları
ve kişisel gelişim noktasına yatırım yaparak, bireysel amaçlarla örgütsel
amaçları birleştirmeye çalışmaktadırlar. Sürekli gelişen organizasyon
yapılarında insan kaynakları yönetiminin etkileri kendi alanında kalmamakta,
diğer birçok alanı etkilemektedir. Bu da kavramın giderek önem kazanması
demektir.
İşletmeler açısından bakıldığında
doğru yapılan bir insan kaynakları ve kişisel gelişim yönetimi çalışan
performansını arttırır, motivasyonu güçlendirir, kişinin kuruma olan güvenini
ve sadakatini arttırır, çalışan açısından yeni kariyer imkanları yaratır. Zorlu
rekabet koşullarında işletmenin kendini geliştirebilmesi en önemli unsur olan
insan kaynağını doğru olarak yönetebilmesiyle mümkündür.
Peki Kişisel Gelişim neden
gereklidir?
Dünyaya gelişimizi biz seçmeyiz.
Ailemiz, arkadaşlarımız, doğduğumuz mahalle ve şehir bizim seçimimiz değildir.
Bilmediğimiz bir ortamda bizi yetiştirenlerin doğruları ile büyümeye
başlarız. Bu doğrular, ailemizin,
okulumuzun, öğretmenlerimizin bize bilmemizi tavsiye ettiği doğrulardır. Bizim
değil, onların, hatta o dönemin doğrularıdır.
İyi niyetle tavsiye edilmiş bazı
bilgilerin sonradan ‘kendine güven eksikliği’ olarak karşımıza çıkması çok sık
rastlanan bir durum. Örneğin; büyürken çocuklara söylenen ‘sen sus bakalım,
büyükler dururken küçüklere laf düşmez’ veya ‘terbiyeli ol, başın önünde yürü’
gibi tembihler büyüyüp iş hayatına atıldığımızda bizi başkaları yanında söz
söylemeye çekinen, korkmuş, kendine güvensiz görünen bireyler haline
getirebilir. İşte; kişisel gelişimin ihtiyaç duyulduğu an tam da bu andır!
Bir insanın öğrenimini tamamlayıp
iş hayatına atılması ortalama 25 yıl sürer. 25 yılda şehirler, insanlar,
davranış biçimleri değişir. Hayata atıldığımız anda bu değişime ayak
uydurabilmek kendimizi geliştirmemize bağlıdır. Kişinin doğuştan taşıdığı
‘başarı’ potansiyelini örten örtüyü kaldırma zamanı, gelişimine verdiği önemle
başlar. Kendini tanıması, iş, sosyal ve özel hayatını yeniden şekillendirme
çabası kişisel gelişim eğitimleri ile hızlanır. Herkese göre değişin ihtiyaç
başlıkları vardır. Bu kimileri için daha iyi konuşmacı olmak, kimileri için
daha güvenli görünmek olabilir.
İş dünyasında yalnızca bilmek
yetmez. Fark yaratmak zorunluluğumuz da vardır. Bilgi, onu nasıl şekillendirip
sunduğunuzla etkileyici olur. Kişisel gelişim sahip olduğumuz bilgileri sunma
şeklimizi, bunu kullanırken gösterdiğimiz özeni yaratır. Bu da bizi başkalarından farklı kılar.
Farklılık hayatın her alanında sizi dikkat çekici yapar. Kişisel gelişim, adı
üstünde kendimizde yaratmaya çalıştığımız bu farklılığın diğer adıdır. Büyürken
ayağımıza takılan tüm olumsuzlukları, olumluya çevirme çabasıdır. Daha iyi
düşünen, daha iyi konuşan, kendini daha net ifade eden, kararlı, istekli,
coşkulu, başarılı bireyler olmamıza giden yolda atılan dev bir adımdır kişisel
gelişim.
İnsan kaynakları ve kişisel
gelişim eğitimlerinin uygulamalı olarak yapılması bireyin bedeninde bu
bilgileri bulup, kendine yerleştirmesi eğitimde vazgeçilmez unsurdur. Bu
konularda yalnızca okumak veya izlemek yeterli değildir.
Uzmanların dediği gibi,
gördüklerimizin yüzde onunu, görüp duyduklarımızın yüzde otuzunu ama hem görüp
hem duyup hem de uyguladıklarımızın yüzde doksanını hafızamıza alırız.